• 0342 317 29 29

Türkiye’de coğrafya biliminin geçirdiği evrimsel süreç, birtakım tarihselliklerden beslendiği gibi, şahısların bireysel katkı ve becerilerinin de birer yansımasıdır. Türkiye’de coğrafya bilimi, 1915 yılından önce ağırlıkla askeri amaçlı çalışmaların ve bireysel girişimlerin eşliğinde gelişirken, bu dönemde coğrafya öğretimi yer adlarının sayılması, istatistiki bilgilerin verilmesi ve ezbere harita çizilmesi gibi basit ve betimsel çalışmalar üzerinden şekillenmiştir (Akyol, 1943, s. 136).  1915 yılında İstanbul Darülfünunda bir Coğrafya Bölümünün kurulması ise Türkiye’de coğrafya biliminin kurumsallaşmasının da başlangıcını oluşturmuştur. Yüz yılı aşan bir tarihselliğe sahip olan Türkiye’deki coğrafya geleneğini kurumsal yapısı ve yetiştirdiği hocalarla sahiplenmenin bugünkü coğrafyacıların güncel görevleri arasında yer aldığına canı gönülden inanıyoruz.

TÜRKİYE’DE COĞRAFYA: TARİHSEL SÜREÇ VE DEĞERLERİMİZ

Türkiye’de coğrafya biliminin gelişiminde birtakım kırılma dönemleri mevcuttur. Kimi çalışmalarda bu kırılma dönemleri siyasal gelişmelerin birer yansıması olarak ele alınmışken, kimi çalışmalarda ise bilimsel birtakım dönemsel sınıflamaların birer yansıması olarak değerlendirilmiştir. Kuşkusuz ki coğrafya biliminin Türkiye’de dönemselleştirilmesinde siyasal ve bilimsel birtakım sınıflamalar beraber rol oynamaktadır. Osmanlı’nın son dönemlerine denk gelen 1915 yılı, Türkiye’de coğrafya biliminin gelişmesindeki ilk dönüm noktasıdır. 1915’te Darülfünunda coğrafya bölümünün(Darülmesai) kurulması (Bekaroğlu, 2014, s. 53), 1923’te Cumhuriyet’in ilanı, 1933 Üniversite Reformuyla Darülfünunun İstanbul Üniversitesi’ne dönüşmesi, 1935 yılında Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin kurulması, 1941 yılında I. Coğrafya Kongresi’nin toplanması ve en nihayetinde 1942’de Türk Coğrafya Kurumu’nun kurulması Türkiye’de coğrafya biliminin geçirdiği evrimsel süreçte rol oynayan önemli gelişmelerdir.

YENİ BİR BAŞLANGIÇ: İSTANBUL DARÜLFÜNUNU

20.yy ve evveliyatında Batının bilimde ve teknolojide gerçekleştirdiği atılımlar, Osmanlı’nın bu gelişmeleri takip etmekte yetersiz kalması Osmanlı’nın döneminin diğer devletlerinin gerisinde kalmasındaki en önemli nedenler arasındadır. Osmanlı Devleti’nde kötü gidişatı tersine çevirmek, batıdaki teknolojik ve kültürel gelişmeleri yakalamak adına yapılan üç temel girişim mevcuttur. Bunlar Tanzimat Fermanı (3 Kasım 1839), I.Meşrutiyet (23 Aralık 1876-13 Şubat 1878), II.Meşrutiyet (23 Temmuz 1908)’tir (Gümüşçü & Özür, 2016, s. 108). Bu üç girişim siyasal konjonktür anlamında farklı yapısal süreçlerden beslenmiş olsa da en temelde Osmanlı’nın batılılaşma girişimlerinin ve devletin dağılmasını önleme hamlelerinin somut yansımalarıdır. Tarihsel gelişim anlamında kökeninde bu üç gelişmenin olduğu batılılaşma hamlelerinin eğitim alanındaki en somut yansıması, 1863 yılında yapımı tamamlanan İstanbul Darülfünunudur. 13 Ocak 1863 yılında Kimyager Derviş Paşa Darülfünunda ilk fizik dersini vermiştir. Derslerin başlamasına karşılık uygun toplumsal ve kültürel yapının olmaması Darülfünunun çeşitli dönemlerde açılıp kapanmasını da beraberinde getirmiştir.  

 Türkiye’de coğrafyanın gelişimi açısından Darülfünunu değerli kılan ilk gelişme 1915 yılında Darülfunun’da Fen, Edebiyat, Tıp, Hukuk Fakültelerinin kurulmasıdır. Edebiyat Fakültesi’nde tarih, edebiyat, felsefe ile beraber kurulan coğrafya bölümü dönemin eğitim alanındaki en önemli gelişmelerindendir (Erinç, 1973, s. 10; Koçman, 1999, s. 6). Ayrıca bölüme ek olarak kurulan Coğrafya Enstitüsü’nün coğrafyanın araştırmaya dayalı olarak gelişmesindeki rolü de dikkat çekicidir. 1915 yılında kurulan Coğrafya Bölümünün öğretim kadrosunda da önemli isimler bulunmaktadır. O dönem 29 yaşında olan ve Almanya’dan davet edilen Doçent E.Obst, ayrıca Fransa’da öğrenimini tamamlanmış Faik Sabri Duran, Ali Macit Arda, Selim Mansur, eğitimini Viyana’da tamamlayan Hamid Sadi Selen Coğrafya Bölümünün o dönemdeki öğretim kadrosunu oluşturmuşlardır. Bu dönemde verilen dersler tabi (fiziki) ve beşeri coğrafya, İslam ve Türk coğrafyası, Mevzii(bölgesel) coğrafya ağırlıklıdır (Erinç, 1973, s. 10; Tümertekin, 1998, s. 195). Bu kadro aynı zamanda tarihsel mirası bugüne kadar kesintisiz bir şekilde gelmiş coğrafyanın Türkiye’deki kurumsal ilk mirasçılarıdır. Bugünkü coğrafya bölümlerinde görev yapmış ve çeşitli gelenekleri sahiplenen hocaların yetişmesinde kuşkusuz ki yukarıda ismi sayılan hocaların etkisi oldukça fazladır.

 

E.Obst’un 1920 yılı gibi erken bir tarihte görevinden ayrılmış olması Darülfünunda Alman etkisinin kalıcı olamamasına sebep olmuşken, Fransa başta olmak üzere çeşitli ülkelerde eğitim görmüş hocaların da bölümün yapısına etki edebilmesini sağlamıştır. Fakat bu tarihten başlayarak Fransız bölgesel ekolünün bölümde etkisini hissettirdiği açıktır. Fransız ekolünün hâlihazırda etkisi azalsa da günümüzde de bölümde etkisini gösterdiği bilinmektedir. Bekaroğlu, 2014’de her ne kadar bölgesel ekole göre daha zayıf olarak gelişse de bilim yapma pratiği açısından sistematik yaklaşımın da bu dönemde görüldüğü belirtilmektedir (Bekaroğlu, 2014, s. 56).  

Bütüncül bir açıdan değerlendirildiğinde E.Obst’un 1915 yılında kurulan Coğrafya Bölümüne en önemli katkısı dönemine göre çok zengin sayılabilecek bir kütüphane kurmuş olması, çeşitli coğrafi ölçüm cihazlarını sağlamış olmasıdır. Böylece Obst’un kendisinin beşeri coğrafyacı olmasına karşılık, ilk defa bölümde fiziki coğrafyada araştırmaya ve ölçmeye dayalı bir yapının da başlangıcı oluşturması bu açıdan anlamlı bir gelişmedir.

CUMHURİYET’İN KURULUŞU: İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ,  DİL-TARİH VE COĞRAFYA FAKÜLTESİ’NİN KURULUŞU VE I.TÜRK COĞRAFYA KONGRESİ

Osmanlı Devleti, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle beraber resmi olarak ortadan kalkmıştır. Genç Cumhuriyet’in Atatürk’ün liderliğinde giriştiği toplumsal ve siyasal gelişim süreçleri, bilimsel gelişmeye olan inanç ve batıdaki bilimsel gelişmelerin yakalanmak istenmesi Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde büyük atılımların yapılmasını sağlamıştır. Cumhuriyet’le beraber coğrafya eğitiminde görülen değişikliklerden ilki coğrafyanın değişen rolüne ilişkindir. Osmanlı Dönemi’nde coğrafya, devlet eğitiminde gerekli bir unsur olarak kavranmış ve coğrafya eğitimi yer adları saymak, ezbere harita çizmek gibi çalışmalardan ibaret kalmıştır. Fakat yeni kurulan Cumhuriyet’te coğrafi eğitim vatan sevgisi ve yurttaşlığın aşılanmasında gerekli bir unsur olarak kavranmaya başlanmıştır (Gümüşçü & Özür, 2016, s. 118). Dolayısıyla yeni kurulan Cumhuriyet’te coğrafyanın rolü birleştirici ve bütünleştirici bir evreye doğru geçiş yapma eğilimi içerisine girmiştir. Özellikle ilerleyen yıllarda coğrafya kitaplarında vatan sevgisi ve yurttaşlık aşılamaya dair somut adımları görmek mümkündür.

1924 yılında çıkarılan ve eğitimde gerçekleştirilen devrimsel dönüşümün yapısal taşlarını oluşturan kanunlar dizisi eğitimde birliği sağladığı gibi, kızların eğitim hayatına katılmasında da önemli katkılar yapmıştır. Böylece esasında Osmanlı’da başlayan batılılaşma hamlelerinin radikal bir şekilde devamı olarak nitelendirilebilecek adımları olan uygulamalar, Atatürk’ün şahsında Cumhuriyet Dönemi’nde kurumsallaştırılarak devam ettirilmiştir. 1923 sonrasında yapılan ve yükseköğretimde coğrafya bilimini etkileyebilecek kurumsal atılımların ilklerinden biri 1933 tarihinde üniversite reformuyla Darülfünunun İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmesidir.

Özellikle 1923 sonrası dönemde Türkiye’de coğrafya biliminin gelişmesinde 1924 yılında Lozan’daki eğitimini tamamlayarak yurda dönen İ.Hakkı Akyol’un coğrafya bölümünün başına geçmesiyle yaşanmıştır. Akyol’un dönmesi bu dönemdeki tek gelişme değildir. Ayrıca 1923 ve sonraki yıllarda Darülfünunda öğretim kadrosu da değişmeye başlamıştır. Theodore Lefebvre ve Ernest Chaput gibi yabancı bilim insanları da bölüme davet edilmiş ve görev almışlardır (Akyol, 1943, s. 262; Ceylan, 2013, s. 316). Buna ek olarak 1923 öncesi bölümün öğretim kadrosunda yer alan Faik Sabri Duran Darülfünundan ayrılmış ve orta öğretime yönelmiş, Ali Macit Arda reform sırasında İstanbul Üniversitesi’nden ayrılmış, Hamid Sadi Selen Ankara’da Mülkiye Mektebi’ne geçmiştir (Erinç, 1973, s. 18). Ayrılan hocaların yerine Fransa’da eğitimde bulunan Besim Darkot, Ali Tanoğlu, Ahmet Erdel, Cemal Arif Alagöz dönmüşler ve İ.Hakkı Akyol ile birlikte İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nün bünyesine katılarak öğretim kadrosunun ve yeni yapılanmanın da öncüleri olmuşlardır (Gümüşçü & Özür, 2016, s. 125; Tümertekin, 1998, s. 196).

Eğitim alanında hızla atılımlar yapan Genç Cumhuriyet’in toplumsal dönüşümü sağlamak, bilimsel gelişmeyi hızlandırmak için gündemine aldığı bir diğer gelişme 1935 yılında Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi’ni kurmasıdır (Akyol, 1943, s. 264). Aynı yıl fakülte bünyesinde Türkiye’de ikinci Coğrafya Bölümünün kurulmuş olması coğrafyacıların görünürlüğünü, etkisini arttırdığı gibi Türkiye’deki coğrafya biliminin gelişmesine de önemli katkılar yapmıştır. Yeni kurulan bölümün öğretim kadrosunu ise Almanya’dan davet edilen Herbert Louis, İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nden Cemal Arif Alagöz; Danyal Bediz, Niyazi Çıtakoğlu ve sonraları Reşat İzbırak oluşturmuştur (Gümüşçü & Özür, 2016, s. 127). Fiziki Coğrafya ve Jeoloji, Beşeri ve İktisadi Coğrafya, Ülkeler Coğrafyası olarak adlandırılan üç ayrı kürsüde dersler verilmiştir (Ceylan, 2013, s. 314). Kuşkusuz ki Ankara’da kurulan bölümün İstanbul’dakinden en temel farkı bilim yapma geleneklerinin farklılığından kaynaklanmaktadır. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümünün temsil ettiği ve Fransız geleneğiyle simgeleşen Bölgesel Coğrafya ekolü Ankara’da en başından itibaren farklılıklar arz etmiştir. Ankara Coğrafya Bölümü’nde Herbert Louis’in Alman Humboldt-Richtofen ekolüne bağlı olması ayrıca Danyal Bediz ve Niyazi Çıtakoğlu’nun da Almanya’da eğitim görmesi, bölümün ilk mezunlarından F.A. Sanır ve C.R. Gürsoy’un da Louis’in öğrencileri olması sebebiyle Ankara Coğrafya Bölümünde Alman ekolünün etkisi oldukça fazla olmuştur. Burada sayılabilecek tek istisna Sorbonne Üniversitesi’nde eğitimini tamamlayan Cemal Arif Alagöz’dür (Gümüşçü & Özür, 2016, s. 128).

                                                                                       

Önce İstanbul’da daha sonra da Ankara’da Coğrafya Bölümlerinin etkinliklerini arttırması ve bu üniversitelerden mezun olanların sayısındaki artışlar Türkiye’de coğrafyanın gelişimini hızlandırmıştır. Coğrafyanın hızla geliştiği bu atmosferde kurumsallaşma çabalarında 1941 yılı bir milat olarak değerlendirilmelidir. 6-21 Haziran 1941 tarihleri arasında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in başkanlığında Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde toplanan kongrede coğrafya biliminin genel sorunlarını konuşmak, müfredat oluşturmak, coğrafya terimleri ve coğrafi isimlerin yazılması, coğrafya ders kitaplarının oluşturulması ve güncellenmesi, Türkiye coğrafyasının ana hatları ve yerlerinin adlandırılması gibi konuların konuşulması amaçlanmıştır (Avcı, 2011, s. 95). Ülkenin bugünkü coğrafi şematiğini çizen kongrenin kuşkusuz ki en önemli sonuçlarından biri Türk Coğrafya Kurumu’nun ve bununla beraber Türk Coğrafya Dergisi’nin oluşturulmasıdır. Türk Coğrafya Kurumu’nun kurulmasıyla beraber Türkiye’de coğrafyacılar ilk defa örgütlü bir yapıya kavuşmuşken, coğrafya ile ilgili ileride alınacak kararlarda da birlik oluşması sağlanmış, çıkarılan dergiyle birlikte coğrafyacıların ulusal ve uluslararası tanınırlığı arttırılmıştır. Fakat belirtmek gerekir ki Türk Tarih Kurumu (1930), Türk Dil Kurumu (1932) gibi yapıların yaklaşık 10 yıl önce kurulmuş olmaları kurumsallaşma anlamında coğrafyacıların bir adım geride kalmasına sebebiyet vermiştir. Hatta bugün coğrafyacıların temel problemlerinden olan  “coğrafyacı” kimliğinin oluşturulamaması meselesi, Türk Coğrafya Kurumunun 1942 yılı gibi geç bir tarihte kurulması ve coğrafyacıların geçmişten bugüne örgütlü hareket edememe sorunsalıyla yakından ilgilidir.

 

Tablo 1: Birinci Coğrafya Kongresi'ne Katılanlar.

Kaynak: Avcı, 2011. Birinci Coğrafya Kongresi ve Türkiye’nin Coğrafî Bölgeleri Hakkındaki Tartışmalara Dair Bir Not

Adı Soyadı

Çalıştığı Kurum

Kongrede Görev Aldığı Komisyon

AKYOL (İbrahim Hakkı)

İstanbul Üniversitesi Fiziki Coğrafya Ord. Profesörü

Terim Komisyonu Türkiye Coğrafyası Komisyonu

ALAGÖZ (Cemal)

Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Doçenti

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

ARDA (Macit)

Galatasaray Lisesi Coğrafya Öğretmeni

Terim Komisyonu

ARDEL (Ahmet)

İstanbul Üniversitesi Umumi Coğrafya Doçenti

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

AYBAR (Celal)

Başvekalet İstatistik Umum Müdürü ve Siyasal Bilgiler Okulu İstatistik Profesörü

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

BATU (Kemal)

İzmir Karşıyaka Ortaokulu Tarih-Coğrafya Öğretmeni

Terim Komisyonu

BEDİZ (Danyal)

Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Doçenti

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

BİRAND (Şevket)

Ziraat Vekilliği Adına Ziraat Enstitüsü Profesörlerinden

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

BORA (Necmettin)

Maarif Vekilliği Müfettişlerinden

Terim Komisyonu

BORAN (Cemil)

Maarif Vekilliği Müfettişlerinden

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

ÇITAKOĞLU (Niyazi)

Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Doçenti

Terim Komisyonu

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

DARKOT (Besim)

İstanbul Üniversitesi Türkiye Coğrafyası Profesörü

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

DURAN (Faik Sabri)

Galatasaray Lisesi Coğrafya Öğretmeni

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

Terim Komisyonu

DÜŞMEZ (Sabri)

Adana Erkek Lisesi Coğrafya Öğretmeni

Terim Komisyonu

ERTEK (Hamdi Nazım)

İstanbul Şehremini Ortaokulu Müdürü ve Tarih-Coğrafya Öğretmeni

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

GEYLANGİL (Saffet)

İstanbul Kabataş Lisesi Coğrafya Öğretmeni

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

GÖYMEN (A. Tevfik)

Devlet Meteoroloji İşleri Umum Müdürü

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

GÜRGEN (Raşit)

Genelkurmay Adına, Harp Akademisi Coğrafya Öğretmeni Kurmay Albay

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

İSFENDİYAROĞLU (Reşit)

Maarif Vekilliği Müfettişlerinden

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

KARAL (Enver Ziya )

Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Profesörlerinden

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

KAZANCIOĞLU (Abdülkadir Sadi)

İstanbul Kız Öğretmen Okulu Coğrafya Öğretmeni

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

KORAY (Ömer Kadri)

Harita Umum Müdürlüğü Adına Yüksek Mühendisi Albay

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

LOUIS (Herbert)

Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Profesörü

Terim Komisyonu

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

PAMİR (Hamit Nafız)

İstanbul Üniversitesi Jeoloji Ord. Profesörü

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

SELEN (Hamit Sadi)

Siyasal Bilgiler Okulu Coğrafya Profesörü ve Gazi Terbiye Enstitüsü Coğrafya Öğretmeni

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

Terim Komisyonu

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

SOM (Sıtkı)

İstanbul Kabataş Lisesi Coğrafya Öğretmeni

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

 

TANOĞLU (Ali Tevfik)

İstanbul Üniversitesi Beşeri ve İktisadi Coğrafya Doçenti

Terim Komisyonu

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

TÜLİN (Hayrettin)

İstanbul Gazi Osmanpaşa Ortaokulu Tarih-Coğrafya Öğretmeni

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

UNAT (Faik Reşit)

Talim Terbiye Heyeti Azası

Program ve Ders Kitapları Komisyonu

VARINCA (Kemal)

Dahiliye Vekilliği Adına, İdari Coğrafya İşleri Bürosu Şefi

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

YENER (Hadi)

İktisat Vekilliği Adına, M.T.A Umum Müdürü

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

YERMAN (Celal)

Ticaret Vekilliği Adına, İç Ticaret Umum Müdürü

Türkiye Coğrafyası Komisyonu

Türkiye’de coğrafya biliminin gelişiminde 1941 sonrası dönem 1981 yılına kadar olumlu hadiselerle karşılanmaktadır. Özellikle 1941’e kadar olan dönemde modern coğrafyanın gelişimi kurumsallaşmış, modern araştırma yöntemleri ve teknikleri iki üniversite bünyesinde coğrafya öğretiminde uygulanmaya başlamıştır. Bu gelişimin de etkisiyle Erinç, 1942-1973 arası dönemi Türkiye’de coğrafyanın yükselişi olarak adlandırmaktadır. Koçman ise 1941-1981 yılını yükseliş dönemi olarak adlandırmaktadır. Dönemselleştirmeler yıllar bazında değişiklik gösterse de 1942’de Türk Coğrafya Kurumu’nun oluşması, bu tarihten sonra Türkiye’de coğrafyanın hem öğretim anlamında hem de verilen eserler anlamında sayısının artmasını sağladığı inkâr edilemez bir gerçekliği oluşturmaktadır. 

1941-1981 arası dönemi bir bütün olarak değerlendirmek gerekirse birtakım yeni hadiselerle karşılaşılmaktadır. Bunların başında dönemin sonlarına doğru ilk önce Erzurum’da Atatürk Üniversitesi’ne (1974), daha sonra İzmir’de Ege Üniversitesi’ne bağlı olarak kurulan iki coğrafya bölümünün oluşturulması gelmektedir.* Kurulan bu bölümlerle 1981 YÖK Yasasına kadar Türkiye’deki coğrafya bölümlerinin sayısı 4’e ulaşmıştır. Erinç, 1973’e kadar geçen dönemi birtakım karakteristik özellikleriyle belirginleştirmektedir. Bu özellikler arasında bölümdeki öğretim elemanlarının kalabalıklaşması, Türk coğrafyacılarının yabancı dergilerde yayın yapmaya başlaması, araştırma faaliyetlerinin artışı, daha önce ele alınmamış sahalar ve araştırma konularının araştırılmaya başlanması, bilimsel yayın organlarının sayılarında görülen artış, milletlerarası toplantılarda söz sahibi olunması, daha önce etkisini göstermiş çeşitli okulların etkisini azaltılması neticesinde Türkiye’ye özgü bilim yapma geleneklerinin oluşması gibi etkenler sayılabilir (Erinç, 1973, s. 27).

Bölümlere spesifik olarak bakıldığında 1942’de 4 olan İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümünün öğretim kadrosu 1948’de 6, 1957’de 8, 1973’de ise 13’ü öğretim üyesi, 8’i öğretim üyesi yardımcısı olmak üzere 24’e yükselmiştir (Erinç, 1973, s. 28). Bunların daha spesifik dağılımı 8 profesör, 5 doçent, 8 doktoralı asistan, 1 okutman, 1 teknik eleman, 1 kitaplık görevlisidir. İstanbul Üniversitesi özelinde belirtmek gerekir ki bölümün ilk kurucu kadrosunun şekillenmesinden itibaren fiziki coğrafya kadrosu ve fiziki coğrafyaya ait çalışmalar daha ağır basmıştır. Bahsi geçen dönemde Fiziki Coğrafya ’da 7, Genel Coğrafyada 5, Türkiye ve Ülkeler Coğrafyasında 4, Strüktür ve Yeraltı Kaynaklarında 2, Beşeri Coğrafyada ise 5 öğretim elemanı bulunmaktadır (Erinç, 1973, s. 29). Genel ve Strüktür Coğrafyasını da konusal anlamda fiziki coğrafyanın alt unsuru olarak değerlendirildiğinde İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümündeki hocaların dağılımında Fiziki Coğrafyanın %60’lık bir oranı oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu etki, güncel anlamda azalmış olsa da bölümün bir dönem başlı başına fiziki coğrafyayla özdeşleşmesine neden olmuştur. Keza Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü de 1970’li yıllarda kalabalık bir öğretim kadrosuna sahiptir. Toplamda 19 kişiden oluşan bölümde 5 profesör, 5 doçent, 1 öğretim görevlisi, 8 de asistan bulunmaktadır. Her ne kadar Ankara Üniversitesi’nde fiziki coğrafya kürsüsünde yer alanların oranı %40 olmasına karşılık, oransal anlamda kürsülere dağıtıldığında bölümde fiziki coğrafyanın ağırlığından söz etmek mümkündür (Erinç, 1973, s. 33-34).

YAKIN DÖNEMDE COĞRAFYA: GELİŞMELER VE SORUNLARIMIZ

Türkiye’de toplumsal değişim ve dönüşüm anlamında 1980 yılı milat olarak kabul edilebilir. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra görülen değişiklerden biri de Yüksek Öğretimdedir. 06.11.1981 tarihinde yürürlüğe giren 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Yasası ile beraber Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) kurulmuştur. Ayrıca öğretmen okulları ve Eğitim Enstitüleri de üniversiteler bünyesine alınmış ve bunlar 4 yıllık eğitim fakültelerine dönüştürülmüştür (Kaya, 2000, s. 9). YÖK’ün kurulmasıyla beraber tüm yükseköğretim kurumları yeniden organize edilmiş, coğrafya eğitim-öğretim programları yeniden düzenlenmiş, sertifika ve kürsü sistemi kaldırılmış, coğrafya bölümlerinin sayısı hızlı bir artış göstermiştir.  1981 yılına kadar sadece İstanbul, Ankara, Erzurum, İzmir’de olan coğrafya bölümleri bu tarihten itibaren kurulan Fen-Edebiyat ve Eğitim Fakültelerinde hızlı bir yayılma göstermiştir. Bu durum, coğrafya bölümlerinin sayısını arttırdığı gibi, akademisyen olarak çalışan coğrafyacıların sayısında da artışa neden olmuştur. Koçman 1981’den sonra gelişen bu devreyi hızlı artışla beraber nitelikte yaşanan düşüşe atıf yaparak 5.gelişim dönemi olarak nitelemektedir (Koçman, 1999, s. 5).

1980 sonrası eğitim politikalarına yönelik değişiklikler-özellikle 2000 sonrası- nitelik kaygısından ziyade niceliksel artışı teşvik eden bir düzleme yerleşmiştir. Dolayısıyla coğrafya bölümlerinde olduğu gibi her ile üniversite açılmış, açılan bu üniversitelerdeki bölümler herhangi bir planlama neticesinde değil ağırlıkla öğretim üyelerinin kişisel istek ve talepleri ekseninde şekillenmiştir. Bu durum, toplumsal alanda üniversiteli olmanın ayrıcalığını ortadan kaldırdığı gibi, üniversiteden mezun olanların istihdamının da nasıl sağlanacağına dair kaygıları beraberinde getirmiştir. Üniversitelerin ve bölümlerin hızlı artışı coğrafya bölümleri üzerinde etkisini göstermiştir.

Coğrafyanın tarihsel süreçteki gelişiminde ise birtakım farklılaşmalar görülmüştür. Özellikle 1940’lı yıllardan sonra başlayan ve etkisi halihazırda devam eden bölgesel yaklaşıma dair bilim yapma alışkanlığına yeni bilim yapma alışkanlıkları eklenmiştir. 1980’den başlayarak 2000’li yıllara kadar devam eden süreçte coğrafya yaşadığı nitelik kaybına paralel olarak kendine özgü bilim yapma yöntemleri gelişmiştir. 1980-2000 yılları arası nispeten Kıta Avrupası geleneğini-bölgesel yaklaşım- Türkçe literatür üzerinden okuma şeklinde özetlenen bir dönemsel aralığa tekabül etmektedir. 2000’li yıllardan sonra ise Anglo-Amerikan coğrafya okullarının etkisi Türkiye’de coğrafya bilimiyle uğraşanların üzerindeki etkisini arttırmıştır. Anglo Amerikan bilim yapma alışkanlığı Türkiye’deki coğrafyacılarda başlangıç aşamasındadır. Fakat günümüzdeki coğrafya çalışmaları fiziki coğrafyada empirik-analitik, beşeri coğrafyada ise çok paradigmalı olmaya başlamıştır (Bekaroğlu, 2014, s. 57-59).

Hâlihazırda Türkiye’deki üniversite sayısı 41’i vakıf olmak üzere 104’ü devlet toplamda 175’dir. Bunların 46’sı sadece İstanbul’dadır. İstanbul’daki 46 üniversitenin ise 9’u devlet, 37’si vakıf üniversitesidir. Üniversitelerin ve bu üniversitelerde kurulan bölümlerin hızla artması Coğrafya Bölümlerini de etkilemiştir. 1980 sonrası Türkiye’de fen-edebiyat veya edebiyat, eğitim fakültelerinde coğrafya öğretmenliği bölümlerinin sayısı hızlı bir artış göstermiştir. 2019 yılında Türkiye’de-Kıbrıs dahil- 42 üniversitenin fen-edebiyat veya edebiyat fakültelerinde coğrafya bölümü bulunmaktadır. Bu 42 bölümün ise 14 tanesinde ikinci öğretim coğrafya programı bulunmaktadır. Ayrıca 1 vakıf üniversitesi-Yakın Doğu Üniversitesi- ücretli program bulunmakta, 1 devlet üniversitesinde-İstanbul Üniversitesi- açıköğretim programı bulunmaktadır. Coğrafya Öğretmenliği bölümü ise Türkiye’de 7 eğitim fakültesinde bulunmaktadır. Coğrafya Bölümü ve Coğrafya Öğretmenliği programları ise toplamda 46 adet farklı üniversitede eğitimi gerçekleştirilmektedir. Bu sayının 1980 öncesi sadece 4 olduğu göz önünde bulundurulursa yaklaşık 40 yıldaki radikal artış eğilimi dikkat çekicidir.

GÜNCEL SORUNLARIMIZ

  • Son 10 yılda hızla açılan coğrafya bölümlerinde öğretim üyesi ve öğretim elemanı sayısı az olmasına karşılık programlarda ikinci öğretim, yüksek lisans açma eğilimleri coğrafya eğitiminin niteliğini düşürdüğü gibi hızla yığın haline gelen coğrafyacıların sayısını da arttırmaktadır.
  • Özellikle İstanbul, Ankara, Ege, Erzurum’dan mezun olan doktora ünvanına sahip akademisyenlerin herhangi bir planlama neticesinde değil, kişisel ilişki ve istekleri doğrultusunda bölüm açmaları Türkiye’deki coğrafya eğitimini sıkıntılı bir duruma doğru  götürmektedir.
  • Hızla çoğalan lisansüstü programlarından mezun olan öğrencilerin yabancı dil bilgisinin İngilizce ile sınırlanması uluslararası literatürü takip etmekte sıkıntı yaratmakta üretilen lisansüstü tezlerde nitelik kaybına yol açmaktadır.
  • Uzun uğraşlara rağmen “coğrafyacı” kimliğinin tanınmasında yaşanan sıkıntılar coğrafyacıların çalışma alanlarının muğlak kalmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla kamu kurumlarında coğrafyacıların çalışabileceği Coğrafi Bilgi Sistemleri, Meteoroloji gibi alanlarda coğrafyacıların istihdamı diğer alanlara göre zayıf kalmaktadır.
  • Uzunca yıllardan bu yana coğrafya bölümü ile coğrafya öğretmenliği programlarından mezun olanların aynı eksende hareket etmeleri birtakım problemler yaratmaktadır. En doğal görevi öğretmen yetiştirmek olan eğitim fakültelerinin işlevini büyük çoğunlukla fen-edebiyat fakülteleri yürütmektedir. Son yıllarda 4 yıllık lisans eğitimine sıkıştırılan pedagojik formasyon eğitimi hem niteliksel hem de niceliksel olarak birtakım problemler doğurmaktadır. Pedagojik formasyon yerine, fen-edebiyat fakültelerindeki coğrafya bölümlerinin sayısı ve kontenjanı hızla azaltılmalı, buralardan mezun olanlara akademide ve hayatın çeşitli alanlarında yeni iş imkanları açılmalıdır.

KAYNAKÇA

Akyol, İ. (1943). Son Yarım Asırda Türkiyede Coğrafya II Meşrutiyet Devrinde Coğrafya. Türk Coğrafya Dergisi(2), 121-136.

Akyol, İ. (1943). Son Yarım Asırda Türkiyede Coğrafya III Cumhuriyet Devrinde Coğrafya. Türk Coğrafya Dergisi(III-IV), 247-276.

Avcı, S. (2011). Birinci Coğrafya Kongresi ve Türkiye’nin Coğrafî Bölgeleri Hakkındaki Tartışmalara Dair Bir Not. Türk Coğrafya Dergisi(57), 95-99.

Bekaroğlu, E. (2014). Modern Türk Coğrafyası Geleneği. E. Bekaroğlu, & A. Özdemir içinde, Bir Disiplinin İç Dünyası Modern Türk Coğrafyası Üzerine Söyleşiler (s. 53-69). İstanbul: İdil Yayıncılık.

Ceylan, M. (2013). Türkiye Coğrafyasına Katkıda Bulunan Yabancı Bilim Adamları: E.Obst, TH.Lefebvre ve E.Chaput. Avrasya İncelemeleri Dergisi (AVİD), 2(1), 311-351.

Erinç, S. (1973). Elli Yılda Coğrafya. Ankara: Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Cumhuriyetin 50.Yıldönümü Yayınları: 11.

Ertek, T. (2011). Hasan Ali Yücel ve Birinci Coğrafya Kongresi (1941). Türk Coğrafya Dergisi(57), 11-19.

Gümüşçü, O., & Özür, N. (2016). Türkiye’de Modern Coğrafyanın Kuruluşu ve Örgütlenmesi (1915-1941). Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XXXII(93), 105-147.

Kaya, İ. (2000). Türkiye Üniversitelerinde Coğrafya Eğitimi Amaç, Yeni Hedefler, Sorunlar ve Öneriler. Ege Coğrafya Dergisi(11), 7-22.

Koçman, A. (1999). Cumhuriyet Döneminde Yüksek Öğretim Kurumlarında Coğrafya Öğretimi ve Sorunları. Ege Coğrafya Dergisi, 10(1), 1-14.

Tümertekin, E. (1998). Beşeri Coğrafya. TÜBA içinde, Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Bilim Sosyal Bilimler-II (s. 187-215). Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi.

*Elazığ’da Fırat Üniversitesi’ne bağlı Coğrafya Bölümü 1978’de kurulmasına karşılık  daha sonraki süreçte kapanarak 1990’da ancak açılabilmiştir.